Pazar, Mayıs 08, 2011

Küçük solucanlar beş kardeşşş :))) parmak kuklalarımm...


parmak kukla malzemeler: polar kumaş, iğne, iplik, makas, göz(isterseniz bazı kırtasiyelerde çeşit çeşit satılıyor isterseniz de kendiniz yapabilirsinizz...) bu kadar basiiiit :D <3

Hikayemm*
O gün hava o kadar çok güzeldi ki.. Toprağın derinliklerinde şirin bir kulübede beş küçük solucan yaşıyordu. 
Biz neden yerin altında yaşıyoruz diye çok üzülüyorlardı. Herkese soruyorlar fakat bir cevap alamıyorlardı. Herkes farklı birşey söylüyor, bu da beş küçük solucanın merakını gidermeye yetmiyordu. Bu durum solucanlarımızın çok canını sıkıyordu. Bir gün evden çıkıp, bu sorunun cevabını bulana kadar dolaşmaya karar verdiler. Ve başladılar yol almaya. Gittiler, gittiler, gittiler...
Gittiler, gittiler, gittiler fakat bir türlü karşılarına sorularını sorup, meraklarını giderecekleri kimse çıkmadı. 
O da ne? Beş küçük solucan gördüklerine inanamamıştı.
(Sizce ne görmüş olabilirler? şeklinde bir soru yönelterek çocukların hikayeye katılımı sağlanabilir.)
Mavi : ''Bence bu bir deeeeev !'' dedi heyecanla.  Sarı hemen atladı: ''Hiçte bikere canım o bir muzlu pastaa bence. Yani umarım öyledir, değil mi Mor?''
Yeşil, Mor ve Kırmızı'nın korkudan gözleri yerinden çıkacaktı nerdeyse. Hiçbirşey söyleyemiyorlardı gördükleri karşısında. Mor, Sarı'yı duymamıştı bile...
Beş Küçük Solucan, gittikçe yaklaşan bu ışıktan korka korka ilerlemeye devam etti.. Öyle bir yere geldiler ki, hepsi sevinçten yerlerinde oynamaya başladı.
''Sonunda toprağın altından çıktık'' diyerek doyasıya eğlenmişler çimlerde. 
Yeşil: ''Hala bizi takip ediyor'' dedi fısıltıyla. 
Diğer solucanlar, Yeşil'in uyarısı karşısında sürüne sürüne kaçmaya çalıştılar, fakat ne çare. O heryerdeydi.
Gittiler, gittiler, gittiler... ama yok , hala geliyordu. Bu sefer de koşmaya başlamışlar. Uzun bir süre koşmuşlar, koşmuşlar, koşmuşlar... Ne kimselere rastlamışlar, ne de saklanacak bir yer bulabilmişler. Her taraf çimendi, bir tek ağaç bile yoktu.  Bu kuvvetli ışıktan kaçamayacaklarını anlayan Mavi, kafasını yukarı kaldırarak: ''Lütfen bırak artık peşimizi. Takip etme bizi. Ne yaptık biz sana? Ne istiyorsun bizden? Biz kendi halinde beş küçük solucan kardeşleriz.. Kimseye bir zararımız yok...'' diyerek gözyaşlarını tutamadı
Bayan Güneş, etrafına bakındı, bakındı, bu sesin nerden geldiğini tam anlayamadı. O sırada Beş Küçük Solucan çarptı gözüne, sonra anladı duyduğu sesin kime ait olduğunu.
''Aaa olur mu öyle şey canım? Ben özellikle sizi takip etmiyorum ki. Ben bütün canlıların yaşam kaynağıyım, aydınlatırım, ısıtırım, onları büyütürüm.'' dedi.
Beş küçük solucan, baktılar ki, baya bilgili bir kişiydi bu Bayan Güneş. Hemen ona sorularını sormaya karar verdiler.
Kırmızı: ''Madem bu kadar önemli görevlerin var, ve en üstte sen duruyorsun. Bizde herkese soruyorduk, biz niye toprağın altındayız diye...'' dedi ve üzgün üzgün kafasını eğdi.
Yeşil: ''Demekki o kadar önemsiziz ki, biz en altta, yani toprağın altında yaşıyoruz.'' dedi. ''Demekki hiç önemimiz yok.''
Bayan Güneş, beş küçük solucanın böyle düşünmelerine çok üzüldü.
''Hiç olur mu öyle şey canlarım?'' dedi.
''Siz yani, solucanlar deri solunumu yapan canlılarsınız. Bu yüzden , toprak altında yani, nemli ortamda yaşarsınız. Toprak sizin sayenizde hava alır. Sizin sürünerek dolaşmalarınız Toprak Ana'nın en büyük ihtiyacıdır.''
Beş küçük solucan, Bayan Güneş'in söyledikleri karşısında mutluluktan havalara uçtular. Bayan Güneş'e teşekkür ederen, mutlu mesut evlerinin yolunu tuttular...

 

Hiç yorum yok: